İstanbul
İstanbul
Türkiyenin en gelişmiş ve nüfus olarak en kalabalık ili olan İstanbul, tüm Dünya için stratejik konumu ile tarih boyunca çok önemli bir yerleşim yeri olmuştur.
İstanbul, Asya ve Avrupa kıtalarının birleştiği noktada yer
alması nedeniyle tarih boyunca birçok devletin hedefi olmuştur. Şüphesiz,
İstanbul’un tarihi ile ilgili en göze çarpan özelliği, Roma, Bizans ve Osmanlı
İmparatorluğu gibi üç evrensel imparatorluğa başkentlik yapmış olmasıdır. Asya
ve Avrupa kıtalarına doğal bir köprü vazifesi gören İstanbul, Marmara kıyısı ve
Boğaziçi boyunca, Haliç'i de çevreleyecek biçimde kurulmuştur. Şehrin Avrupa
Kıtasındaki bölümüne Avrupa Yakası, Asya Kıtası bölümüne ise Anadolu Yakası
denmektedir. Tarih boyunca İstanbul’u fetheden tüm medeniyetler şehri korumak
için, farklı dönemlerde şehrin etrafını surla çevirmişlerdir. Tarih boyunca
çeşitli medeniyetlere başkentlik yapan İstanbul, 1453 yılında Fatih
Sultan Mehmet ile Türklerin eline geçmiştir bu tarihten itibaren Türk yurdu
olarak kalmıştır. Ortaçağ döneminin kapanıp yeniçağ dönemini
başlatan bu fetih Bizans İmparatorluğu’nun da tarih sahnesinden silinmesine yol
açmıştır. İstanbul sadece şehir merkezi değil çevresindeki illere de finansal
açıdan değer katan bir şehirdir. 20 milyonu aşkın nüfusuyla Avrupa’nın en
kalabalık şehridir. Ayrıca Türkiye’nin finans ve kültür başkentidir.
Milattan sonra 4. Yüzyılda Roma İmparatorluğu, konumu
sebebiyle İstanbul’u yeni başkenti olarak belirlemiştir. Şehir altı yıl boyunca
şekillendirilmiş, surlar genişletilmiş, tapınaklar, resmi binalar, saraylar ve
hamamlar inşa edilmiştir. 330 yılında resmen Roma İmparatorluğunun başkenti
ilan edilen şehir, Yeni Roma adını almıştır. Daha sonra Byzantion ve geç
devirlerde Konstantinopolis olarak adlandırılmıştır. Büyük Konstantin'den
sonraki imparatorların da şehri güzelleştirme çabalarının devam ettiği
anlaşılmaktadır. Kentteki ilk kiliseler de Konstantin'den sonra inşa
edilmiştir. Batı Roma İmparatorluğu’nun 5. yüzyılda çökmesi nedeniyle,
İstanbul, uzun seneler Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans) başkenti olmuştur.
Bizans döneminde yeniden inşa edilen kent, surlarla tekrar genişletilmiştir.
Günümüzdeki 6492 metre uzunluğundaki ihtişamlı şehir surları, İmparator 2.
Theodosius tarafından yaptırılmıştır. 6. Yüzyılda nüfusu 500 000’i aşan şehirde
İmparator Justinyen idaresinde bir altın çağ daha yaşanmıştır. Günümüze kadar
ulaşan Ayasofya, bu dönemin bir eseridir. 1453 yılında Türklerin eline geçen
şehir, Osmanlı İmparatorluğunun yeni başkenti olarak belirlenmiştir. Ülkenin
farklı yerlerinden getirilen göçmenlerle nüfus arttırılmış,boş ve harap
durumdaki şehir tekrar ayağa kaldırılmıştır. Bu dönemden sonra şehre Türk
mimarisi hakim olmuş, şehrin hemen her yeri kubbeler ve camilerle
donatılmıştır.
İstanbul’da gezilmesi gereken yerler elbette saymakla
bitmez ancak biz bunların başlıca olanlarını yazımızda sizlerle paylaşıyoruz.
Eminönü: İstanbul’un tarihi dokusunun en önemli
parçalarından biridir. Yeni Camii, baharatçıları ile meşhur tarihi Mısır
Çarşısı, Sirkeci Tren Garı gibi pek çok gezilecek alanı bulunmaktadır.
Mısır Çarşısı: İstanbul'un en önemli çarşılarından biri
olan Mısır Çarşısı, Yeni Camii'nin külliyesi içerisinde yer alan, Tahmis ve
Çiçek Pazarı sokakları ile Yeni Camii Caddesi boyunca uzanan önemli bir tarihi
yapıdır. Bugün çarşıda yalnızca baharatlar ve ilaçlar değil, kuyumcular ve
hediyelik eşya satan dükkanlar da faaliyet göstermektedir. Çarşı önceden Valide
Çarşı yahut Yeni Çarşı isimleriyle bilinirken, 18. yüzyıldan sonra adı halk
arasında Mısır Çarşısı olarak anılmaya başlandı.
Yeni Camii: Safiye Sultan’ın isteğiyle 1597 yılında
yapımına başlanan cami, Sultan 4. Mehmet’in annesi Turhan Hatice Sultan
döneminde 1663 yılında tamamlanmıştır. Cami, Valide Sultan Camii olarak da bilinir.
Erken dönem Osmanlı mimarisinin ile hayranlık uyandıran bir eseridir. Yeni
Caminin iç kısmı mavi ve beyaz işlemeler ve İznik çinileriyle süslenmiştir.
Camide iki minare ve her minarede üçer tane şerefe bulunmaktadır. Cami bir
kompleks olarak inşa edilip bir avlusu, darüşşifa, hamam ve medresesi
bulunmaktadır.
Galata Köprüsü: İstanbul yarım ada girintisinde Haliç
üzerine yapılmış Eminönü ile Karaköy semtlerini birbirine bağlayan köprüdür. 1845
yılında 1. Abdülmecit’in annesi Valide Sultan tarafından ahşap olarak yaptırıldı.
Kısa sürede eskiyen köprüyü, Kaptan-ı Derya Hasan Ahmet Paşa 1863 yılında
yenileyerek, tekrardan hizmete açtı. 1987 senesinde Köprü’nün Haliç’e
bakan tarafında yeni bir köprünün yapımına başlandı. Ve bu köprünün yapımı
tamamlanmadan önce, 1992 yılı mayıs ayında Tarihi Galata Köprüsü nedeni
bilinmeyen bir yangın sonucu yanarak büyük hasar gördü. Yangından sonra diğer
köprünün yapımı hızlandırılarak, 1992 Haziranında Tarihi Köprü’nün yerinde
hizmete açıldı.
Galata Kulesi: İstanbul denince akla ilk gelen yapılardan
biride Galata Kulesi’dir. İhtişamlı yapısıyla uzun yıllardır hakkında türlü
hikayeler anlatılan yapı, ziyaretçilerine İstanbul’un geçmişi hakkında bilgi
edinme fırsatı sunuyor. Yaklaşık 70 metre yüksekliğe sahip olan kulenin
ağırlığı yaklaşık 10 bin tondur. Gövdesi işlenmemiş molozdan yapılmıştır. Turizme 1967 yılında
açılan yapı, yerli ve yabancı gezginlerin en çok ziyaret ettiği alanlardan
biridir.
Rumeli Hisarı:
15 Nisan 1452 tarihinde yapımına başlanan hisar, 31 ağustos 1452 de
tamamlanmıştır. İstanbul’un
Sarıyer ilçesinde Boğaziçi’nde bulunduğu semte adını veren hisar. Fatih Sultan
Mehmet tarafından İstanbul‘un fethinden önce boğazın kuzeyinden gelebilecek
saldırıları engellemek için Anadolu yakasındaki Anadolu Hisarı‘nın tam
karşısına inşa ettirilmiştir.
Çırağan Sarayı: 17. Yüzyılda Kazancıoğlu bahçesi adıyla
tanınan alana, Damat İbrahim Paşa eşi Fatma Sultan için büyük bir saray
yaptırmıştır. Sarayın bahçesinde yapılan alemlerden ötürü zamanla Çırağan
Sarayı olarak anılmaya başlayan saray, 3. Selim döneminde bazı eklemeler
yapılarak büyütüldü. Sultan Abdülmecid döneminde bir süre yazlık saray olarak
kullanılan yapı, yerine daha ihtişamlı bir saray yaptırmak için yıkıldı.
Abdülmecid’in vefatıyla bir süre ertelenen sarayın yapımı, Abdülaziz’in tahta
geçmesiyle kısa sürede tamamlandı. Saraya yerleşen Abdülaziz kısa bir süre
sonra rutubetli olduğu gerekçesiyle burayı boşalttı ve Dolmabahçe Sarayına
döndü. 2. Meşrutiyetin ilanından sonra saray Meclis-i Meb‘üsan’a tahsis edildi
ve uygun hale gelmesi için bazı onarımlar yapıldı. 1910 yılında çıkan yangın
sonucu tamamen yanan binadan geriye sadece dış duvarı kaldı.
Kapalı Çarşı: 1453 yılında İstanbul’un fethi sonrası
Fatih Sultan Mehmet döneminde yapımına başlanan çarşı, zaman içerisinde birçok
eklemeler yapılarak Kanuni Sultan Süleyman döneminde tamamlanmıştır. Dönemin
zenginleri, değerli eşyalarını bu çarşıdaki kasalarda muhafaza ederlerdi. O
dönemde şehrin kalbi konumunda olan Kapalı Çarşı şehrin en güvenli yeri olarak
görülüyordu. Zaman içinde yaşanan çeşitli deprem ve yangınlar sonucu çarşı,
bugünkü halini 1894 yılındaki restorasyonla almıştır. Dünyanın en eski bankası,
en eski ve en büyük alışveriş merkezi, en görkemli tarihi yapısı olan Kapalı
Çarşı, günümüzde 3600 civarı işyeriyle hala dünyanın en büyük ve en eski
çarşısıdır.
Anadolu Hisarı: 14. Yüzyılda Yıldırım Bayezid tarafından
İstanbul Boğazının en dar bölümüne, kireç ve şist katmanlarından meydana gelen tepenin üzerine
inşa ettirilmiştir. Bizans’a Karadeniz üzerinden gelebilecek yardımları önlemek
amacıyla, Anadolu Hisarı, asıl kale, iç kale duvarları ve üç kuleden meydana
gelen bir yapıdır. Anadolu Hisarı, yerleşme alanı olmaya Fatih Sultan Mehmed döneminde
başlamıştır. Fatih Sultan Mehmed buraya, bir cami yaptırmıştır. Hisar civarına
önce askerler yerleştirilmiş, daha sonra sivil halkın da hisara yerleşmesi
sağlanmıştır. Fatih Sultan Mehmet, Rumeli Hisarı’nı yaptırırken buranın
da bakımını yaptırmıştır. Rumeli Hisarı ve Anadolu Hisarı,
İstanbul’un fethi sırasında İstanbul Boğazı’nın kontrolünü sağlamıştır.
Bizanslılara gelen yardım bu hisarlar sayesinde kesilince Bizans İmparatorluğu
zora düşmüştür.
Süleymaniye Camii: 1551-1558 yılları arasında Kaununi Sultan
Süleyman’ın isteği üzerine İstanbul Eminönü Semtinin Süleymaniye bölgesinde
Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Süleymaniye Camii’nin külliye
alanında kütüphane, hamam, medrese, imaret ve dükkanlar bulunmaktadır.
Osmanlı Dönemi mimarisinin eşsiz eserlerinden biridir. Geçen zaman içinde
İstanbul’un çok şiddetli depremlere maruz kalmasına rağmen bina hiçbir hasar
almamıştır. Caminin avlusunda 4 minare bulunmaktadır. Minare boyutları
farklılık göstermektedir.
Laleli Taşhan: 1763 yılında 3. Mustafa tarafından
yaptırılan Laleli Taşhan, Sipahilerin güvenli bir biçimde konaklayabilmeleri
amacıyla yaptırılmıştır. Eski birçok kaynakta buranın adı Sipahiler Hanı olarak
geçmektedir. İki kat ve üç avludan oluşan yapı, o dönemde ender görülen kesme
taş kullanılarak inşa edilmiştir. Laleli Camii yanında yer alan Laleli
Taşhan, günümüzde mağazaların yer aldığı bir çarşı olarak kullanılıyor. Çarşıyı
gezerken alışveriş yapma imkanınızda bulunuyor.
Ayasofya: Dünya çapında günümüze kadar ulaşan eserler
içerisinde en önemli anıtların arasında yer alan Ayasofya; mimarisi, görünümü,
büyüklüğü ve işlevselliği yönünden sanat dünyası açısından önemli bir yer
teşkil etmektedir. Doğu Roma İmparatorluğu döneminde yapılan en büyük kilise
olan Ayasofya, Doğu Roma İmparatorlarının taç giyme törenlerini yaptıkları, o
dönemde dini açıdan çok fazla önem verilen bir yapıdır. Günümüz Ayasofya’sı İmparator
Justinianos tarafından milattan sonra 527-565 yılları arasında yaptırılmıştır. Ayasofya’nın
mermer kaplı duvarları dışındaki tüm yüzeyler birbirinden güzel mozaiklerle
süslenmiştir. Mozaiklerin yapımında altın, gümüş, cam, pişmiş toprak ve renkli
taşlardan oluşan malzemeler kullanılmıştır. Ayasofya, Fatih Sultan Mehmed’in 1453’te İstanbul’u fethetmesiyle
camiye çevrilmiştir. Fetihten hemen sonra yapı güçlendirilerek en iyi
şekilde korunmuş ve Osmanlı Dönemi ilaveleri ile birlikte cami olarak varlığını
sürdürmüştür. Ayasofya Mustafa Kemal Atatürk’ün emri ve Bakanlar Kurulu
kararı ile müzeye çevrilmiş ve 1 Şubat 1935’de müze olarak, yerli ve yabancı
ziyaretçilere açılmıştır.
Sultanahmet Camii: Osmanlı dönemi mimarisinin en
başarılı örneklerinden birisi olarak gösterilen Sultanahmet Camii, Sultan 1.
Ahmet’in emri doğrultusunda 1609-1616 yılları arasında yapılmıştır.
Mimarlığını Sedefkâr Mehmet Ağa’nın yaptığı tarihi caminin temelini bizzat 1.
Ahmet kazma vuruşuyla başlatmıştır. Sultanahmet Camii Osmanlı sınırları
içerisindeki ilk ve tek altı minareli camidir.
Yerebatan Sarnıcı: 532 yılında İmparator Justinianus
tarafından inşa ettirilen Yerebatan Sarnıcı Stoa Bazilikası'nın altında yer
aldığı için Bazilika Sarnıcı olarak da bilinir. 52 basamaklı taş bir merdivenle inilen bu sarnıcın içerisinde
her biri 9 m. yüksekliğinde 336 sütun bulunmaktadır. Birbirine 4.80 metre
aralıklarla dikilen bu sütunlar, her sırada 28 tane 12 sıra meydana getirirler.
Suyun içerisinde yükselen bu sütunlar uçsuz bucaksız bir ormanı andırmakta ve ziyaretçileri
sarnıca girer girmez etkilemektedir.
Topkapı Sarayı: 1460-1478 tarihleri arasında Sultan
2. Mehmed tarafından yaptırılmıştır. 19. Yüzyıla kadar Osmanlı
sultanlarının ikametgahı ve devlet işlerinin yürütüldüğü Topkapı Sarayı, 19.
Yüzyılın başlarında devlet protokolü ve merasimlerine ilişkin gereksinimleri
karşılamakta yetersiz kaldığı için Dolmabahçe Sarayı’na taşınmışlardır. Ancak saltanat hazinesi, Mukaddes
Emanetler ve imparatorluk arşivleri Topkapı Sarayı’nda muhafaza edilmiş, bir
baba ocağı olması ve Mukaddes Emanetleri barındırmasından dolayı burada devlet
törenleri yapılmaya devam edilmiştir. Topkapı Sarayı, Osmanlı monarşisi 1922’de
kaldırıldıktan sonra, 3 Nisan 1924’te Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle müzeye
dönüştürülmüştür.
İstanbul gezinizde yemek yiyebileceğiniz bazı
restoranları da yazımızda sizlerle paylaşmak istedik.
1924 İstanbul: Atatürk’ünde yemek yediği bu tarihi
mekanda, kendinizi çok özel hissediyorsunuz. Çalışanların ilgisi, yemekler,
ambiyans sanki hepsi birbiriyle bütünleşmiş gibi, harika bir ortam. Bu
restoranda sanki tarihte yolculuk yapıyorsunuz.
Deraliye Osmanlı Saray Mutfağı Restaurant: Osmanlı Saray
mutfağını, en geniş menüyle sunan işletmelerin başında geliyor. Güler yüzlü ve
saray mutfağını iyi bilen tecrübeli, sizleri yönlendirecek bir servis personeli
var. Her konuda çok titiz olan bu işletme İstanbul gezinizde kesinlikle
denenmeye değer bir mekan.
Buhara Ocakbaşı Restaurant: Sultanahmet civarındaki bu
restoran, İstanbul’da yemek yenebilecek en doğru adreslerden biri. Eğer et ve
türevleri damak tadınıza uyuyorsa İstanbul gezinizde kesinlikle ziyaret
edebileceğiniz bir mekan.
Hanzade Terrace Restaurant: Bu çatı katındaki terasın
harika manzarası, eşsiz lezzetteki yemekleri, samimi ve güler yüzlü personeli
ve uygun fiyatlarıyla İstanbul geziniz için yemek yenebilecek mekanlar arasında
size iyi bir alternatif olabilir.
Erhan Restaurant: Genellikle akşam yemekleri için
tercih edilen bu işletme, özellikle kebap konusunda çok başarılı. Diğer meze ve
yemek çeşitleri de gayet güzel olan işletme Sultanahmet bölgesinde ve siz
değerli misafirlerini bekliyor.